Şubat 28, 2009

TAZE SİMİTLER, ÇAY, GÜZEL BİR GÜN...




Şöyle derin bir nefes alayım. Ohhh... Hava tertemiz bugün, biraz dışarı çıkabilirim. Baharatçıya uğramam lazım. Tarçın çubukları, kekik, kişnişlerin arasında zaman geçirmek beni neden bu kadar mutlu ediyor?



Baharatçının önünde, çayını göbeğine yerleştirerek yanındakiyle sohbet eden şişman dükkan sahibini görüyorum. Göbeğini masa olarak kullanıyor gibi. Dikkat et düşmesin Arif amca.. Çok keyifli birşeyler anlatıyor yanındakine. Bir çocuk bu iki adama simit getiriyor. Sıcacık taze simitler, çıtır çıtır, bu beni iyice mutlu ediyor. Hoş bir sohbet arasında yenen sıcak simitler, içilen sıcak çaylar benim de içimi ısıtıyor.



Eve elimde tarçın, kimyon , isot, kişniş dolu bir poşetle dönüyorum. Beni tanıyan baharatçının bana önerdiği ve ismini unuttuğum bir bitki karışımı da buna dahil. Bir de aldığım taze sıcacık simitler. Şimdi simitin yanına en çok yakıştırdığım mezeyi hazırlamanın zamanı. Zeytinyağı, zeytin ezmesi, kekik, kimyon, kırmızı biber, salça ve çok az nar ekşisi karışımı. Aslında bu mezeye bile gerek yok simitten tat almam için.

Evet bugün yaşamdan aldığım keyfe biraz da damak keyfimi katıyorum. Güzel bir sohbete dahil ediyorum bu keyfi. İşte hayat sadece bu. Simit ve çay kadar basit, ama mükemmel, hayat; simit ve çay gibi sade yaşanmalı bence. Yaşam böyle bilindik tatları ve sıradan anları mutlu geçirirsen güzel ve anlamlı.



BALKABAĞI TATLISI-Sağlıklı bir öğün




Bal gibi, şeker gibi bir bal kabağı görseniz ne yaparsınız? Ben de sizin düşündüğünüzü yaptım işte:) Antakya'da kaldığım sene o yöreye has sert kabak tatlısı yapmayı öğrenmiştim. Adanada kabağı bir gün önceden kireçli suya yatırıp sertleşmesini sağlıyorlar ve şerbetiyle tarçın kabuğuyla uzun süre pişen kabak o kadar lezzetli oluyor ki . Dışı sert içi biraz daha yumuşak.




Kabağın vücuda yararı saymakla bitmiyor. Şimdi burda uzun uzun anlatıp sizi sıkmak istemem ama bir hamur tatlısı yerine kabak tatlısı yerseniz vücudunuza çok büyük bir iyilik yapmış oluyorsunuz. En azından kilo almamızı büyük oranda engelliyor:)




Ben kireç tozu kullanmak istemedim. Antakyalıların yaptığı gibi kestiğim kabakların üstüne bir miktar şeker atıp kısık ateşte uzun süre kendi suyuyla kaynattım. Pişirdiğim tatlıyı sabah tekrar ocağa koydum , bu sefer tarçın kabuğu ile bir daha kaynattım ve özleşmesini sağladım. Burda iki defa kaynatmamdaki amaç, sabaha kadar beklediği süre içerisinde kabağın dışının sertleşmesi, içinin yumuşak kalması. Piştiğinde kabağın kendine has kokusu ve tarçın birbirini öyle bütünlüyor ki yemeye doyamıyorsunuz. Kendiniz ve aileniz için siz de kabak tatlısı yapın ve yemekten sonra sağlıklı bir tatlı yemiş olun. Sevgimle:)

Şubat 25, 2009

FIRINDA KARNIBAHAR

Selaaam, ben geldiim. İşte benim favori yemeklerimden biri. Fırında makarnaya benziyor tadı. Sosu başemal sosunu andırıyor. Yapılışı çok basit, 15 dakika.. Haşlanmış karnıbaharların üzerine sosu döküp fırınlıyoruz sadece. Sosun içeriği şöyle:
2 su bardağı süt


2 yemek kaşığı un


2 yumurta


yarım çay kaşığı karbonat


1 kase lor peyniri
1 kase kaşar peyniri


Maydanoz ve sarmısak


Tuz,karabiber




Yalnız bu sos iri bir karnıbahar için, karnıbahar küçükse sosu azaltıyoruz. Sosun malzemelerini, lor en son katılmak üzere iyice karıştırıyoruz. Tepsiyi yağlayıp unluyoruz ve karnıbaharları tepsiye diziyoruz. Sosu tepsideki karnıbaharların üzerine boşaltıyoruz. Üzerine kaşar rendesi serpiyoruz.

Bunu annem karbonat yerine sodayla da yapıyor ama ben bu tarifi seviyorum. Çünkü sodalı olanda süt yerine su var. Umarım dener ve beğenirsiniz. Görüşmek üzereeeeee:))





Şubat 21, 2009

DENİZ'İN BROWNİSİ



Bugün çok çok çok mutluyum, uzun zamandır görmediğim dostumla, Deniz'leydim. Deniz'i , annesi insan yerine yanlışlıkla bir melek olarak doğurmuş. Benim 10 yılı aşkın dostumdur. Ne kadar şanslıyım onunla tanıştığım ve üniversitede aynı evi paylaştığım için:)

Deniz geldiğinde üniversitede yaşadığımız günleri, baharda Adana'nın o muhteşem kampüsünde suratıma çarpan ılık rüzgarı tekrar hissettim. Derin bir nefes aldım o ılık bahar gününden. Umarım o mutluluk dolu heyecanlı nefes hep içimde kalır.


Bana geçirdiğim o güzel günleri getirdin yanında Deniz. O güzel günlerin en değerli parçası olarak...


Deniz'e özel bir browni yaptım dün. Daha önce hiç denemediğim malzemelerle. Bu güzel günün ardından browninin tarifini yazmak bana çok zor geliyor doğrusu, bunu başka bir güne saklıyorum. Sadece günün fotoğraflarını eklemek istiyorum şimdilik. Deniz'in sayfama uğur getirmesi için buna ihtiyacım var:) Görüşmek üzereeeee.








Şuna bak yaaaaa:) Melek gibi..

Şubat 18, 2009

Peynirli Maydanozlu Simitler


Kahvaltılara bayılıyorum. Bazıları kahvaltı yapmadan öğlene kadar idare edebilirler , o insanlara hayret ediyorum. Bu kadar zevkli bir öğünü nasıl atlarlar? Kahvaltı yapmadan dışarı adımımı atamıyorum. Bu yüzden erkenden kalkıp bir saatimi mükellef bir kahvaltı sofrası hazırlamaya zevkle adarım. Kahvaltılık yiyecekler konusunda diyecek çok sözüm, yazacak çok yazım var. Hadi en basitlerinden başlayayım. Peynirli maydanozlu simitlerden...


Öncelikle peynir harcını hazırlıyorum; krem peynir ve ezine peyniri karıştırıp eziyorum. Beyaz peynir de olabilir tabii. Simitleri üçgen kesip aralarına ve kenarlarına bu peynir harcını sürüyorum. Simitlerin kenarlarına sürdüğüm peynirlere de kıyılmış maydanoz ve dereotlarını buluyorum. Manzara ve tat denemeye değer:)


Şubat 17, 2009

ESRA'nın meşhuuuuuur ETSİZ ÇİĞKÖFTESİ


Bir kitap okuyorum.'Veda', Ayşe Kulin'in. Kitaptan ayrılmak istemiyorum ama annem sık sık odama girip bir bahaneyle beni odamdan çıkartıyor, veya kapı çalıyor gelen kimse onla sohbete dalıyorum. Bir türlü devam edemedim kitabıma. Sevdiğine hasret kalmış aşıklar gibi kitaptaki hikayenin sonunu düşünürken, kader ağlarını örmüş beni çiğköfte yapmaya mecbur etmişti bile... ühü ühüüüüüüüü...Mahallemizin güzide insanlarının isteği üzerine çiğköfte sanatımı bir kez daha icra etmekle görevlendirilmiş bulunmaktaydım.

Ne yazık ki kitabımın konusunun çiğköfteyle hiçbir ilgisi yoktu. Birden kitaptaki o gizemli ve güzel dünyadan çıkıp kendimi domates, soğan ve sarmısak üçlüsünün yanında buldum. Yıllar önce Mardinli bir arkadaşımdan öğrendiğim çiğköfteyi mahalledekilere ilk yapmamdan bu yana, beni yürüyen bir çiğköfte makinası olarak görüyorlar, birden iştahları açılıyor, çiğköfte yapmazsam üstüme isot döküp beni yerler diye korkuyorum.

Malzemeler(12 kişilik:)

5 su bardağı ince bulgur,

2,5 su bardağı et suyu(gerçek et suyu bulyon değil)

bol miktarda kıyılmış taze soğan

az miktarda kıyılmış marul
kıyılmış maydanoz

2 domates rendesi

nar ekşisi

zeytinyağı

salça, kimyon, biber, kişniş
1 su bardağı isot(biz acıyı seviyoruz da biraz)

Sıcak et suyuyla bulguru demleyip soğumaya bıraktım. Sonra malzemelerle yoğurmaya başladım. Malzemeleri ,özellikle isotu çok kullandığınızda çiğköfte çok lezzetli oluyor. Yoğurma süresi ne kadar uzarsa malzemeler o kadar birbirini tutar ve kıvamı güzelleşir. İçine çiğ et de koymadığımız için sevmeyenler bile düşünmeden yiyebilirler. Elle şekil verdiğim çiğköfteleri marul, turp, roka salatası ve turşuyla servis yaptım. Bir de ayran tabii. Siz de çevrenizdekileri bu tattan mahrum bırakmayın bence.

Bu çiğköfte partisinden sonra kitabıma nasıl geri döneceğimi bilemiyorum. Okuduğum kitapta Osmanlının son dönemlerinde ülkede ve bir köşkte yaşananlar anlatılıyor. Köşktekiler sürekli gözleme yapıyorlar. Ha bu arada size hiç meşhuuuuuur gözlemelerimden bahsetmiş miydim?:)




Şubat 13, 2009

''MOHER KEK''




Dün bizim mahallede öylesine gezinirken teyzem bana seslendi mutfağından. 'Napıyorsun kuzum?' . 'Hiiiiç öylesine geziniyorum teyzecim' .'Bak ben ne yapıyorum, moher kek ve poğaça, yarın tüm mahalle toplanalım mı?' Yağmur, kötü havalar derken bir araya gelemez olduk son haftalarda. Nihayet güzel bir fırsat doğdu, mahallenin tüm kadınları, kekler , poğaçalar, kahkahalar.. Bu mahalleyi seviyorum, içinde bu kadar içten, bu kadar dürüst insanların bulunduğu başka bir mahalle bulamam. Bu mahallede gezinen kedilere bile güvenebilirim, her gördüğüm kişiden bedava bir gülücük alabilirim.

Güvendiğim bir şey daha var ki teyzemin kekleri:) Bizi mahallece hiç yanıltmadılar, hep aynı lezzet ve o koku.. Limon ve kakao kokusu...Bugün teyzemi o kadar sıkıştırdım ki bu tarifi almak için. 'I-ıh vermem' deyip gamzeli gamzeli gülerken ben de gülme krizine girdim, kollarından tutup iyice mıncıklayıp biraz da tehdit edince tarifi koparıverdim. Artık o meşhur 'Moher kek'i ben de yapabilirim:) Sizlere binbir güçlükle ve güç kullanarak aldığım tarifi açıklamaktan gurur ve onur duyarım:

12 çay bardağı un,
6 çay bardağı şeker,
2 su bardağı yoğurt,
2 yumurta,
1 su bardağı yağ,
bir çay kaşığı karbonat,
limon kabuğu rendesi
Kekin hamurunu yaptıktan sonra bir kısmını ayırıp kakaoyla karıştırıyoruz. Kakaolu ve sade hamuru el yordamıyla birbirine geçirerek tepsiye yayıyoruz. Burda önemli nokta kek kalıbı; kek kalıbı ortası delik olan yuvarlak kek kalıplarından olmalı.
*****PÜF NOKTA*****
Kek fırına verildiğinde ısı 200 derece olmalı , kekin kabardığını gördüğünüzde ısıyı hemen 150 dereceye düşürün. Kekin içinin iyi pişmesi için bu çok önemli. Çünkü bu kek oldukça kalın ve pişmesi çok zor. Tamamen pişmesi 50 dakikayı buluyor. Bilmem dikkat ettiniz mi kabartma tozu yerine de karbonat kullanıyoruz çünkü dediğim gibi pişirmesi gerçekten riskli ve zahmetli. Karbonat kekin kabarmasını ve pişmesini garantiye almamızı sağlıyor.
Fotoğraflarda da gördüğünüz gibi muhteşem ötesi bir kekti. Bir de poğaçalar var ki onlar ayrı bir blog konusu olabilir:) Bu keki yapmak için sabırsızlanıyorum doğrusu...

Şubat 10, 2009

PAZI SARMASI


Sabah biraz dolabı karıştırdım, ne var ne yok bakarken bir de ne göreyim. Dolapta iri yapraklı yemyeşil pazılar. Birden gözlerim parladı. Fırından yeni çıkmış tereyağlı pazı sarmasının kokusunu duydum sanki. Pazı sarmasının, zeytinyağlı yaprak sarmasından daha lezzetli olduğunu düşünürüm küçüklüğümden bu yana. Tabii bu benim damak tadım. Çoğu kişi kapuska yemeğini sevmezken ben bayılırım mesela.




Dışarda deli gibi yağmur yağıyor hava kapalı, hiçbirşey yapmak istememe modumdayım. Ama yapacağım yemek pazı sarması olunca keyifleniyorum. Hemen yaprakları sıcak su dolu geniş bir tencerede haşlayıp soğumaya alıyorum. Patates ve havuç bir tencerede haşlanmaya başlıyorlar, diğer tencerede ise önce nohut sonra yeşil mercimek haşlanıyor. Patatesi ve havucu garnitür küçüklüğünde küp küp doğruyorum. Soğan ve sarmısağı zeytinyağı-tereyağı karışımında kavururken üzerine nohut ve yeşil mercimeği de katıyorum. Tam bu noktada baharatları da pişen karışıma eklemem gerekiyor; kişniş, bol miktarda kimyon, karabiber, kırmızıbiber ve tuz. Bu muhteşem kokulu karışımı , küp küp doğranmış patates ve havucun üstüne ekliyorum ve son olarak maydanoz kıyıp son kez karıştırıyorum. Böylece pazı sarmasının içi de hazııııırrr...

Bana sorarsanız pazı sarması etli daha güzel oluyor ama bizim ev halkı etten bucak bucak kaçıyor ,yok sağlıklı yaşammış da yok et haftada bir-iki kez tüketilirmiş de. Bilmiyorum belki kendilerince haklılar. Pazı yapraklarına sebzeli içi döküp kabaca sarıyorum. (Yanda annemin çekmiş olduğu fotolarda görmüş olduğunuz gibi:))Pazı yaprakları öyle kocaman ki zaten başka çarem kalmıyor. Yağlı tepsiye yanyana dizip kaşar dilimleriyle süslüyorum ve son olarak kırmızı biberi kaşarın üzerine döküyorum.

Tam sarmalar pişerken kapı çaldı, Mine yengemdi gelen. Elinde ıspanaklı D börekler. Yenge sen ne becerekli kadınsın , pazı sarmamın yanında muhteşem bir tamamlayıcı olacak bu börekler. Pişen pazı sarmalarını yengemle paylaşıyorum. Ve muhteşem bir ziyafete başlıyoruz.

Şubat 08, 2009

İnce hamurlu pizzalar



Yine o sabahlardan biri işte.. Bazen nedense böyle telaşlı uyanıyorum. Sanki Helsinki zirvesine yetişmem gerekiyormuş gibi aceleci ve ciddiyim. Mutfağın camına yapışmış miyavlayan kedi bir türlü susmuyor. Bu kediyi çok seviyorum; gözler şaşı, kulaklar dik, tüyleri ürperten ince ve yüksek perdeden bir ses. Aman tanrım sabah sabah bu sese tahammül edemeyeceğimi bildiğinden bana bu işkenceyi yapıyorsun değil mi kedicik? Kahvaltını al ve git lütfen.
Bu sabah kuzenlerimleyim. Aynı anda dördü birden konuşan ve dördü de aynı anda birbirini anlayabilen kuzenler topluluğu. Bilmem farkında mısınız büyük bir yetenektir bu:) Bu sabah onlara harika pizzalar hazırlıyorum; kepek unu karışımlı diyet pizzalar. Çünkü verdiğim kiloları almaya hiiiiç niyetim yok. Sabah kahvemi yudumlarken pizza hamurumu ekmek makinasına emanet ediyorum. 2 tepsi pizza için 16 tepeleme kaşık un , 1,5 bardak su, bir çorba kaşığı kuru maya, bir tatlı kaşığı şeker ve bir çay kaşığı da tuz ekliyorum. Suyu ılık ekliyorum ki mayalanma hızlansın. Ekmek makinası olmasa da bu hamuru kendimiz karıştırıp ılık bir yerde mayalanmasını sağlayabiliriz. Karışımın içine 2 kaşık da zeytinyağı ekliyorum. Hamur oldukça yumuşak. Pizzanın sert olmaması için hamurun da çok yumuşak olması şart.
Bugün 2 çeşit pizza yapmaya karar verdim. Biri meksika diğeri de vejeteryan olacak. Meksika usulü pizza kıyma, soğan, domates, bol kaşar , bol acı ve bol baharat içeriyor. Diğeriyse ısırgan, kuş ekmeği ve gelin eli bitkilerinden oluşacak. Hayır bunlar büyü yapmada kullanılan otlar değiller tamam mı?:) Bunların hepsi son derece yararlı bitkilerdir ve biz bunları özel olarak bahçelerimizde yetiştiririz. Kimi zaman semt pazarlarında satılır. Son derece lezzetlidirler.
Hamuru ikiye bölüp tepsilere yayıyorum,biraz daha bekliyorum ki hamur dinlensin ve yayılsın, meksika usulü pizzanın hamuruna yukarda saydığım ana maddeleri ekledikten sonra kişniş, karabiber, kırmızı biber ekliyorum. Diğerini de işte o garip isimli otlarla kaplıyorum:) Son olarak üstleri bolca kaşarla kapanıyor. Hamuru özellikle az hazırlıyorum ki tepside çok çok ince bir hamur görüntüsü olsun. Gerçekten de piştikten sonra incecik hamurun üstünde bol malzeme herkesin gönlünü fethetmeyi başardı bugün.
Biz gürültücü dört kuzen pizzaları ve teyzemin yaptığı harika pastayı yerken sustuk nihayet. Ama sadece birkaç dakika:)